22 Şubat 2014 Cumartesi

Neler Okudum? #2

Yine radio eksen dinlerken büyük bir zevkle hazırladığım bu yazıyı umarım siz de zevkle okursunuz! 

Sabahattin Ali - Kuyucaklı Yusuf

"Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez'in varlığı Yusuf için büyük, boşlukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthişti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf'un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir olamayacağını sanıyordu.

Kuyucaklı Yusuf Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanıdır. Hayatın ve insanların zalimliği karşısındaki naif duruşu ile bir yandan trajik bir sona ilerlerken, bir yandan da yaşadığı lirik aşk hiyakesinin kahramanı olarak edebiyat tarihinde yerini almıştır.


Severek okuduğum bu Sabahattin Ali kitabının filmi de var. 

Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna

"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

Hepinizin bir ara d&r'da sıkça gördüğünüz bu harika kitap aslında 1943 yılında yayımlanmış. Okumadıysanız, okumanızı tavsiye ederim.

Barış Bıçakçı - Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

"Bir şey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve. Ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avcumda dünya. Şimdi ben uykusuzum, yalınayağım, kendimle meşgulüm. Kapımın önünde boş peynir tenekeleri, yağmur suyu biriktiriyorum. Kendi kendime, sanatçı tecrübe edinemeyen insandır, diyorum, bu dünyada hiçbir tecrübesi olmayan insandır ama şimdi sen karala bunun üstünü, yırt sen bunu, olmadı çünkü, olmadı işte. Nafile." Bir intiharın çevresinde, insanlar... O kızın intiharıyla birbirlerine yaklaşan... Kendi içlerine ve geçmişe dalan... Onu kaybetmenin acısıyla başka sevdiklerine eğilen... Nasıl da mühimdir aşk sakarlıkları, sevgi ihmalleri; nasıl hayat kurtarır eşin-dostun bakım, onarımı... Barış Bıçakçı'dan, yine usul usul edebiyat. "Barış Bıçakçı'nın dingin, gösterişsiz, suskusundan güç alan öykülerinin son zamanlarda okuduğum en güzel öyküler arasında olduğunu söyleyebilirim. Ne anlattığı sanki önemli değilmiş, ama anlatım biçimi ve diliyle de sıradanmış gibi görünüyorsa size, okuma alışkanlıklarınızı adam akıllı gözden geçirmeniz gerekir." Semih Gümüş
Okuduğum en iyi kitaplardan biri olduğunu çok rahat söyleyebilirim.


Barış Bıçakçı - Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Sıkı bir dostluk... Aslında hikâye onların hikâyesi, Ender'in ve Çetin'in... Günün birinde hayatlarına bir genç kız girer. Şimdi düşünme, hatırlama ve kendini didikleme zamanıdır. 

"Nihal'e başından beri olduğumuzdan farklı göründük. Böyle gerekmişti. Koruyucu, kollayıcı, soğukkanlı, ne yap­ması gerektiğini bilen, Nihal düzgün yürüsün, üniversiteyi uzatmadan bitirsin, yaşadığı felaketten makul adımlarla uzaklaşsın diye asfalt döşeyen iki orta yaşlı, deneyimli er­kek. Biri göbekli, diğeri kel."

Barış Bıçakçı, bu çağa özgü lâf kalabalığından; dil, duygu, düşünce kirliliğinden paçalarına tek damla çamur bulaştır­madan çıkabilen, şaşırtıcı bir içışığı cömertçe yayan bir ya­zar. Nefes alır gibi, su içer gibi yazıyor.

George Orwell -  Bin Dokuz Yüz Seksen Dört

Yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan George Orwell, 47 yıllık yaşamına iki başyapıt sığdırmıştır; Hayvan Çiftliği ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. 1945 yılında yayımlanan Hayvan Çiftliği'nde, bir grup hayvanın kendilerini sömüren insanların yönetimini devirip eşitlikçi bir toplum kurmaya çalışmasının öyküsü anlatılır. Bir siyasal yergi başyapıtı sayılan Hayvan Çiftliği'ni 1949'da Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı roman izledi. Orwell'in bu son kitabı, her şeyin tümüyle devletin denetiminde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı yürekten bir uyarı niteliğindeydi. Dünyanın sürekli birbiriyle savaşan üç totaliter polis devletinin egemenliği altında olduğu düşsel bir gelecekte geçen roman, hem o dönemde hem de sonraki yıllarda çok sayıda okuru derinden etkileyecek, güncelliğini hiç yitirmeyecekti.

Dünya klasiklerini seviyorsanız bunu da kesinlikle okumalısınız.

Ilgın Olut - Günaydın Funda

Ufuk otuzlu yaşların ikinci yarısında, çocuk ruhlu, vurdumduymaz bir mirasyedidir. Islak, aylak bir sonbahar gününde tatil için bulunduğu Ege kıyı kasabasında gizemli bir kadınla tanışır. On yıldır kasabada inzivaya çekilmiş olarak yaşayan bu kadına duyduğu aşk ve beraberinde taşıdığı sırrı öğrenmek Ufuk'u sarsıcı bir iç hesaplaşmaya sürükleyecek, yaşamını tümüyle değiştirecektir...

Yavaşça "Günaydın" dedi. "Günaydın Funda" diye mırıldandım. Sesim, birkaç kez beynimin içinde yankılandı sanki: "Günaydın Funda, günaydın Funda, günaydın Funda…" Birden hissettim ki o an sadece Funda'ya günaydın dememiştim ben. Yaşama, aşka, çiçeklere, neşeye, çocuklara, güzel düşlere, şairlere, geceden kalma şarapçılara, güneşe, yağmur kokan toprağa, masmavi gökyüzüne, dalgaların sürükleyip karaya vurduğu bir deniz kabuğuna… Kısacası umuda günaydın dedim… Dönüşü olmayan noktayı geçmiştim ve artık benim için hiçbir şey aynı olmayacaktı…


Murat Menteş - Ruhi Mücerret

Dublörün Dilemması ve Korkma Ben Varım'ın yazarı Murat Menteş'ten doludizgin bir roman daha!

Sıkı tutunun!

İstiklal Harbi'nin son gazisi, 100 yaşındaki millî kahraman RUHİ MÜCERRET; bir dünya starına nasıl dönüşüyor?
Zaten ecelin menzilindeyken, esrarengiz psikopat MASUM CİCİ'yi haklayabilecek mi?
Mabet filozofu AVNİ VAV'dan daha neler öğrenecek?
NAZLI HİLAL'e, 70 yaş farka rağmen nasıl açılacak?
Ve son nefesinde kelime-i şahadet getirebilecek mi?
Bir gözü mavi, diğeri kahverengi avare CİVAN KAZANOVA; elden düşme ruhunu, şeytana neden satıyor?
Depremde yitirdiği SERPİL SİLAHLIPERİ'yi unutmayıp da ne yapacak?
Marifetli afet FUJER FUJİ'den kaçarken neye yakalanacak?
Kan kanseri yeğeni OZAN'ı hangi parayla tedavi ettirecek?
Alınyazısındaki boşlukları neyle dolduracak?
İntiharın eşiğinde tetikte beklerken, kimvurduya mı gidecek?
Ziyadesiyle kahkaha ve bir nebze gözyaşı içeren bu serüvende
trenler gemilere çarpıyor.
İstiklal Savaşı, 85 yıl sonra devam ediyor.
Şakaklar matkapla deliniyor.
Uçaklar düşüyor.
Kaybedenler şampiyon oluyor.
Ölüler diriliyor.
Serseri kurşunlar uçuşuyor.
Ve reklamlar, müşterileri ele geçiriyor!

"100 yaşından küçükseniz, bu romanı mutlaka okuyun!"
Emrah Serbes


Alper Canıgüz - Oğullar ve Rencide Ruhlar

"Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.
Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minübüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı."
Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalar'dan bilinen sürükleyici diliyle, 5 yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor. Yaşının avantajıyla her yere girip çıkan, hem filozof, hem fırlama bir oğlan... Hikayeyi ve "karakteri" çevreleyen semt hayatı ve mahalle atmosferi de, bizzat karakter kazanıyor, anlatıda...
Polisiye, fantastik ve mizahi edebiyatın tadlarını ustaca kaynaştıran, olağanüstü özgün, çok iddialı bir kitap.

BA-YIL-DIM (Heceleyince daha etkili oluyor :p)


Alper Canıgüz - Tatlı Rüyalar

Türk bir anne ile Fransız bir babadan olma Hector Berlioz -kendisi Türkiye'de yaşayan bir Fransız Türk'üdür- sıradan bir pazar sabahı kahvaltı ederken bir ilan okur ve "hayatı değişir"... "Hayatımı satıyorum! 25 yaşında, iyi eğitimli, iki yabancı dil bilen sağlıklı genç, geri kalanını temin edebilmek amacıyla hayatının bir bölümünü satıyor. İlgilenenler aşağıdaki telefon numarasına başvurarak randevu alabilirler." 
Genç yazar Alper Canıgüz'ün ilk romanı yukarıda tırnak içine alınan ilanla başlar. Tatlı Rüyalar, kitabın alt başlığında da belirtildiği gibi, gerçekten 'psiko-absürd' ve de 'romantik komedi'. Zekice kurgulanmış, bir ilk kitaptan -alışıldığı üzere- beklenmeyecek kadar iyi yazılmış, kıvrak dilli, özellikle de saçma, komik ve psikolojik... Gerçek bir serüven, gerçek bir roman... Romana sonundan bakarsanız, matrak bir romantizm de bulabilirsiniz. İşin psikoloji kısmına gelince... Yazarımız her ne kadar 1969 doğumlu genç bir psikolog ise de, burada mesleğini kötü temsil ettiği bile söylenebilir. Binyıl Kitap ekinde yayımlanan söyleşisindeki ifadeleriyle aktaralım durumu: "Tatlı Rüyalar'da psikolojinin kullanımdan ziyade 'kötüye kullanımı' mevcuttur. Psikoloji nedir ne değildir, bu konuda çoğunluğun kafasının karışık olduğunu biliyorum. Davranış örüntüleri hakkında büyük bilgi birikimine sahip olmakla birlikte iş, insan ruhunun ne menem bir şey olduğu konusuna gelince psikologların durumu da daha parlak değil diye düşünüyorum. İşte kitaptaki 'psikoloji parodisi' bununla ilgilidir." Tatlı Rüyalar, "uzun süredir keyifli bir kitap okumadım" diyenlere hiç çekinmeden " aradığınız işte bu" diye tavsiye edebileceğiniz bir kitap.

Peyami Safa - Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

Yalnız ve hasta bir çocuğun çocukça aşkını ve ızdırabını; mesut olmak isteyen bir genç kızın temiz sevgisini; inanmak arzusu bütün benliğini saran bir insanın kuruntularını ve çıplak hastane duvarlarında yankılanan sessiz hıçkırıkları anlatır. Peyami'nin kendi geçmişinden izler taşıyan bu romanda mutluluğu ve felaketi aynı etkileyicilikle anlatma gücüne hayran kalacaksınız.

                                                                              *******
Umarım sevmişsinizdir! Okumadıklarınız varsa kesinlikle okumalısınız. Bu kitapların yanında birçok şiir kitabı da okudum onları ayrı bir yerde yazmayı planlıyorum. 
                                                                        İyi haftasonları!



15 yorum:

  1. Vur dedik, öldürmüşsün be kızım!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :)
      Senin de önerebileceğin kitaplar var mıı?

      Sil
  2. Bu arada şeker portakalını okudun mu? Bir dünya klasiği olarak çok severim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçen sene okumuştum, ben de çok severiiim

      Sil
    2. Başka tür kitaplar okumuyor musun? Mesela; şiir ya da kurgu kitapları: Yüzüklerin efendisi, game of thrones gibi?

      Sil
    3. Birçok şiir kitabı da okudum, çok seviyorum. Yüzüklerin efendisini okumadım fakat harry potter serisini bitirmistim, game of thronesun da dizisini çok sevdiğim için şu an okumak istemiyorum. Ama en kısa zamanda tolkien okumaya başlayacağım
      :)

      Sil
    4. sen çikolata yemiyorsun dimi? Çok büyük bir hata yaptğının farkındasındır umarım

      Sil
    5. Hmm çikolatayı bir seyle bağdastırmalı mıyım acaba

      Sil
    6. Hayır, neden öyle düşündün ki? Ben sadece çikolatanın mutluluk hormonu salgılattığnı bilmeni isterim.

      Sil
    7. bilmem ki, bir anda garip geldi sadece

      Sil
  3. ama müthiş liste bu ya.

    şu alper hiç duymadım. öğütlüyosun yani.

    barış bıçakçı hala okumadım ama iyi niliyom.

    menteş te hala okucam.

    ama nefis şeyler okuyon yaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. beğenmene sevindim deep
      barış bıçakçı kitapları çok akıcı oluyor, sürüklüyor. okumak istediğin kitapların arasına onları da sıkıştırıver derim
      :))

      Sil
  4. peki, sadece kızlara mı bu öneriler?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır tabii ki , niçin böyle düşündün?

      Sil
    2. Bilmem hep kızlara yönelik şeyler paylaşıyorsun, ondandır belki? Şaka yapıyorum, ben sadece canım sıkıldığı için buraya yorum atıyorum

      Sil

Kendi halindeki şu bloggerı, yorumunuzla çok sevindirdiniz ! :))